Covid-19 dönemi ekmek yapmaya ve dağıtmaya çalışmak

28 Mayıs 2020

Bu hafta tarihimizin en az ekmeği pişti fırında. Mantıklı bir üretim ve dağıtım için belli noktalara belli sayılarda ekmek götürmek gerekiyor. Hoş uzun zamandır bu hesapları bıraktık.

2015

Olağanüstü günlerden geçiyoruz. Bu sefer çantam ekmek harici zeytin, peynir, boza ile dolu. 11 tane ekmek, 5 kavanoz zeytin 4 kavanoz boza, 3 kg kadar da peynir vs. ile yürüyüşe niyetlendim. Bu kadar kavanoz olması olabildiğince az plastik tüketmek için. Tabi kolay olmuyor. Özellikle tek kullanımlık plastik kullanımını olabildiğince hayatımızdan uzaklaştırmamız gerekiyor.


Şu an Üsküdar-Beşitaş motorundayım ve oldukça kalabalık. Covit-19 suresince herkesin mesafeye dikkat etmesi gayet hoşuma gitti. Yıllar önce hoşuma sarılmayı öpüşmeyi pek sevmezdim, daha yabaniydim herhalde. Tam sarılıp öpüşmeye alışmışken, eski ben gibi kimse elini bile uzatmıyor oldu artık. Az patojen ve zaman kaybı 🙂 Tekrar yabani halime dönmeye başladım. Mesafe iyidir ve özellikle toplu taşıma araçlarında.


Bu ekmekte üç ayrı buğday var. Güzel bir paçal oldu. Haftaya Erzurum’dan birkaç farklı buğday unu gelecek, onların ekmeklerini yapıp paylaşacağım buradan. Evet çantadaki ekmekler azaldı. Ben de eve aldığım bir kısım ürünleri ekmeklerin yanında taşıyorum bu ara, hazır çanta boş iken zeytin, peynir vs…

Bozayı farklı mayaladım bu sefer. Ekşime biraz daha geç gelecek diye düşünüyorum. Tadına baktıktan sonra haber ederim.


Bugün 14.30 da; her hafta olduğu gibi, sırtımda çanta Fıstıkağacı’ndan Kuzguncuk’a yürüdüm. Otobüs ile Üsküdar ve motor ile beşiktaş’a geçtim. 15.30 Beşiktaş’ta ayak üstü muhabbet, teslimat ve yeni tanışıklıklar oldu. 16.15 te Gümüşsuyu üzerinden Kabataş yolunda sezonun son teslimatı ve biraz güncel muhabbetler. Tatil evlerine geçmek üzere çoğumuz şehirlerin açılmasını bekliyoruz. 16.45 te Kabataş’tan motor var derken o seferler iptal olmuş. İyi o zaman Beşiktaş olsun dedim. İlk motor 45 dakika sonra (Çok acaip gerçekten. Yıllardır Beşiktaş ve Kadıköy’luler bu yolda eziyet çekiyorlar. Az sefer, geç başlar erken biter. Saçma…)17.00 gibi Üsküdar’a geçip 17.30’da Marmaray ile Feneryolu istasyonuna geçtim. Bisikletle geldi İrem evinden çıkıp.  Bu çok önemli ve keyifli bir hal. Bu süreçte sadece ben yürümüyorum. Hepimiz karşılıklı bir adım atıyoruz. 18.00 civarında Kızıltoprak’ta yine karşılıklı adımlar. Bir arkadaşın evine bıraktım. Semra abla ve arkadaşı ile de sokağın köşesinde teslimat muhabbet, zeytin, zeytinyağ ve boza sohbetleri … 19.15 gibi Feneryolu’ndan başlayan yürüyüş Moda’dan soğan, patates vs alıp son ekmek ve diğerlerini bırakıp kapı önü sohbet geleneğini sürdürdük. Otobüse doğru gezinerek devam ettim. Karnım acıktı. Birkaç yere baktım, yemedim. Bir arkadaşın hamburger dükkanıda baktım, yemedim. Eve söyler, pişirir yeriz dedim kendi kendime. Birkaç yere daha göz attım, hatta sıraya girdim ama almadım, yemedim. Evde pişmiş yemeğin kaynağını biliyoruz ama dışarıdan yersek böyle bir şey mümkün değil. Bunu olabildiğince az yapmaya çalışıyoruz. 20.15 civarı bizim evin otobüsüne bindim. Ben bindikten birkaç dakika sonra kapı kapandı. Durakta 10 dakika kadar bekledik. Yolcu almadık ve yola çıkmadık. Saati geldiğinde yola çıktık. Meğer en fazla 21 kişi alıyormuş. Ondan sonra da birisi inene kadar durmadı otobüs ve çok hızlı eve vardık. Diğer duraklarda bu otobüsü bekleyenler yolda kaldı.

Yarın yine sokağa çıkma yasağı var. Birkaç eksiği giderip eve vardım. Yemeğe geç kaldım ama tabağım sofrada hazırdı.

2019

FIRINIMIZI ÇALDILAR

Uzun ve hareketli bir günün ardından gün içerisinde yoğurduğum hamuru kalıplara alıp son mayalanma için bekledim. Bu sırada birkaç saat uyukladım. Sabah 4 civarında ilk parti ekmekler fırındayken sigorta attı. Aklıma ilk gelen tesisatta bir problem olasılığı idi. Kısa sürede fırının alt rezistansının çalışmadığını anladım. Pişirme süresini biraz uzatıp ters düz ederek iki parti ekmeği de pişirebildim.  Kahvaltıdan sonra Eren’i okula götürdüm ve eve geri döndüm. Paketler hazırlandı, çantaya dağıtım sırasına göre yerleştirildi.

Eren’i okuldan kayın pederim alacak ve annem Esra işten eve gelene kadar  çocuklarla  birlikte kalacak, ben de pişen ekmekleri dağıtacaktım. Tüm gün planlandığı gibi geçti.  Planda olmayan tek şey fırının bozulması idi. Her fırsatta internetten fırının modeline ait parçayı bulmaya çalıştım.

14 yıl boyunca aktif bir şekilde kullandık. Bu kadar eski bir modelin parça fotoğrafı ve ölçülerini vermeden kimse garanti vermedi. Dağıtımdan sonra eve dönüp fırını söküp parçayı çıkarmayı düşündüm. İki günün yorgunluğu ve yemeğin ardından uyuyakaldım. Parçayı çıkarsam bile aynısını bulup sipariş etmem ve gelmesi zaman alacaktı. Bir de parça uygun olmaz ise daha da uzun sürecekti. Servisi aramaya karar verdim. İnternetten telefonu buldum ve aradım. Ertesi gün geldiler, problemi anlattım. götürmeleri gerektiğini söylediler. Biraz tuhaf geldi. Daha önce de bu parça değişmişti ve götürmeleri gerekmemişti. Bir de fiyatı biraz fazla göründü. Aynı markanın uygun fiyatlı modelinin dörtte birine denk geliyor. Ayrıca eskiden parça değiştirilince ayrıca servis ücreti de almıyorlardı.

Fırını götürdüler…

Biraz şüphelendim bu durumdan ve markaya mesaj attım. Birkaç saat içerisinde aradılar. Ben de durumu onlara anlattım. Hangi servis olduğunu sordular. Servis formuna baktığımda ne adres, ne telefon, ne de şirket bilgileri yoktu. Kocaman bir 444 1 531 diye bir numara ve bildiğimiz karaktelerde yazılmış marka ismi ve logosu.

Yetkili servis çağırmayı becerememişim.

sahte servis sitesi

Aradım ve fırını geri getirmelerini istedim. Pazartesi günü getirmek üzere aradılar. Servis ücreti istediler. Ben de vermek istemediğimi, fahiş bir ücret istediklerini söyledim. Çok sinirlendim ve getirmeyin dedim. Durduk yerde dolandırıcılara para vereceğime yeni bir fırın alırım dedim. Mantıksız gibi görünüyor belki ama 14 yıllık fırında artık başka arızalarda baş göterebilir ve gözden çıkarabilirdim. Sonra bir yerlere şikayet ederim diye düşündüm.

Sonra enayilik bende diye, getirin vereceğim paranızı dedim. Bir süre sonra getirdiler ve tabii ki ne makbuz ne de fatura vermiyorlardı. Makbuz getirin paranızı vereyim dedim. Onlar da fırını o zaman alırsınız dediler. İyi dedim, getirince alırsınız parayı.

Gelmediler!

444 1 531 i aradım tekrar. İstememişsiniz dediler. Makbuz istiyorum dedim. makbuz veremiyoruz dediler. Servis formu yeter dediler. Yetmez dedim. Getirin fırını dedim.

Gelmediler!

Bugün  Maliye ile görüştüm, adres gerekir dediler. baktım hiçbir yerde adres yok. Aradım, adres sordum. Dedim, adresi verin ben almaya gideceğim. Adresi veremiyoruz dediler.

Getirmediler!

Polisi aradım. Onlar da siber şubeye yönlendirdiler.

Siber şubeyi aradım. Savcılığa suç duyurusunda bulunmanız gerekiyor dediler.

Sonuç olarak; bu hafta ekmek pişiremiyorum. Arkadaşlarım, komşum fırınını açıyor bize ama hem evin trafiğine uyduramıyorum hem de yoruldum.

Cuma sabahı savcılığa suç duyurusunda bulunacağım.

Kötü niyetli insanlar oldukça nasıl engellenebilir bilmiyorum. Aynı telefon numarası ile farklı birçok marka adına da web sitesi hazırlanmış.

Emektar fırınımız gitti. Kötü ellerden geri gelse bile ne kadar sağlam gelir bilmiyorum.

Dikkatli olup, doğru web sitesinden ya da herhangi bir servis kitapçığından da telefona bakabilirdim. Ya da zamanı dert etmeyip problemi kendim çözme yoluna gidebilirdim. Birçok şey yapabilirdim ama yapamadım.

Dolandırıcılar bir gün gelip evinden fırınını çalacak deseler, güler geçerdim herhalde.

Şimdi yeni bir fırın bakma zamanı.

Boza

7 ocak 2019

Benim çocukluğumda boza içmeye Vefa’ya gidilirdi. Kış geceleri “booooza” cı gezerdi sokaklarda. Biz pek itibar etmezdik, biraz sulu olurdu o bozalar. Anadolu yakasında olmamıza rağmen sadece boza içmek için o eski dükkanın kocaman ahşap kapısına varırdık. Duvarlardaki ve yerlerdeki çiniler, marmara mermerinden tezgah, yine mermerden kocaman bir havanı andıran ve içerisine boza konulan kasenin soğukluğuna rağmen  ahşap doğramalar, sandalyeler , tezgah mobilyaları ısıtırdı sanki içimizi. Hele ki karlı bir kış gecesi bir tanıdığın arabasına ailece doluşup gidilince ayrı bir keyif olurdu boza içmek. Bir kere de Kadıköy’de bir pastahaneye gittiğimizi hatırlıyorum, sanıyorum Altınoğlu Pastanesi idi.

Bizim evde bir de yeşil kalın bir cam boza şişesi olurdu. Boza istenildiği zaman ya da birisi bir iddiada kaybettiğinde, ceza niyetine o koca şişe, bir file ya da bez bir torbaya konulur ve doldurulurdu. Hep beraber bardaklara doldurulur, üzerine zevkine göre tarçın ve elbette bolca leblebi  ile içilirdi. Koyu halinden sebep  içmek ile yemek arasında bir eylem olurdu aslında. Bir kaşık yardımı ile dibine kadar da bitirilirdi. Hatta o da yetmez, biz çocuklar dilimiz erdiğince bardağın içi yalar, en son da parmak yardımıyla bardak tertemiz olana dek keyiflenirdik.

Kasım 2017

Bozayı çok seviyoruz ama artık o da paketlenen her şey gibi  evimizden uzaklaştı. Bir de 2017 yılında bir markette çektiğim yukarıdaki fotoğraf iyice soğuttu bizi. Aynı rafta, aynı marka, aynı şişeler.  Birisinde katkı maddesi var diğerinde yok. Bu ne demek, artık yorumunu siz yapın. Ayrıca içmek istesek bile  artık çoğu boza, bol şekerli koyu bir şerbet sanki. Şimdi bizden bu eski içeceği uzaklaştıran tüm bozacılara gitsin bu serzenişler.

Efendim, yıllar sonra ilk defa bugün evde boza çalışmaları başlıyor. Geçen hafta Eren boza istedi ancak  elim varmadı bir türlü. Hemen bir adım atalım istedim.

Çeşitli tahıllarla yapılırmış boza. Bizim bildiğimiz daha çok darıdan yapılanı. Fazla vakit kaybetmeden evde, elimizde kalan son üveyik buğdayı ile ufak bir başlangıç yapalım istedim ve bir bardak buğdayı  suya koydum. Daha sonra bir lezzet taraması yapar, mısırı, arpadı, darısı ne bulursak bozalarız. Temiz üretilmiş, yerel tohumları toz şeker kullanmadan fermente etmek amaç.

Tek korkum ,olur da güzel bozalarsak, Fı-rı-nım-dan Boooozaaa diye sokaklara çıkmayayım. Yok yok bence boza aşkına atlar gelirsiniz muhabbete.